Kadın ve gençlik politikanın iki önemli aktörüdür. Klasik tabirle, kadın her girebilen gençlik her işi yapabilen birer dinamik unsurdur. Ya da şöyle düşünürsek bir siyasi parti kadın olgusu üzerinde yayılır, gençlerin omuzlarında ise büyür. Hal böyle olunca her iki olgu siyasetçiler için adeta iştah kabartmaktadır, diyebiliriz.
İster yasal isterse illegal örgütler gelişmelerini kadın ve gençlik üzerinde kurgular. Başka bir deyişle siyasal yapıların geleceği ne kadar kadın ve genç örgütledikleri, yapısına aldıklarına bağlıdır. Eğer siyasal yapılar fazla kadın alabilmişse daha meşru, eğer daha fazla genç kazandıysa ömürleri daha uzun olur, demek mümkündür. Bu anlamda siyasal iktidarların ömrü de buna bağlıdır. Kan kaybetme; aşınıp aşınmama ya da taze kan alma ve kendini yenileme kadın ve gençlik olgularına direkt olarak bağlıdır.
Ortadoğu’da hemen her ülkede halkların neredeyse tamamı politik duyarlılığa sahiptir. Adeta halklar politika ile oturup kalkmaktadır. Derin ve küresel güçlerin bu kadar oyun oynadıkları, strateji denedikleri ve planlar kurdukları Ortadoğu gibi başka bir bölge yoktur dünyada.
Bu bölgede en çok da Filistinlerin ve Kürtlerin politik oldukları söylenebilir. Bu halklara bakıldığı zaman en çok da kadınların ve gençlerin politik saflarda pratik gösterdikleri görülmektedir. Toplumsal gösterilerde bunun somut belirtilerini sıkça görmek mümkündür. Kürtlere nazaran Filistin davasının statü bakımından biraz daha ileride olduklarını ileri sürebiliriz. Tabi bu durum Filistin halkına meşruiyet kazandırmaktadır. Bu noktadan bakınca kadınların ve gençlerin neredeyse tamamı oldukları söylenebilir. Neredeyse Filistinlilerin tamamı şu veya bu partide örgütsel gücün bir parçası oldukları açıkça ortadadır.
Kürtlere gelince manzara biraz daha farklı ve süreç daha negatif pozisyonda. Son yıllarda Kürt kadınlarının ve gençlerinin oldukça politik duyarlılık kazandıklarını söylemek abartı değildir. Bu bakımdan politik bilinçlenme pozitif bir değerdir. Bu değerin tabi meşru yollarla değerlendirilmesi, demokratik süreçlere kanalize edilmesi hem Kürt halkının hayrına hem de-Türkiye için konuşursak eğer- ülke yararına olur.
Son sürece bakıldığı zaman Kürt gençliğinin bir arayış içerisine girdiğini söylemek mümkündür. Özellikle hendek ve çukur süreci gibi akıl tutulmasının ardından Kürt gençlerinin umutlarında veya ne yapmak istediklerinde bir değişim gözlenmektedir. Öncelikle her toplumun gençleri gibi Kürt gençleri de artık ölmek istemiyorlar, insan öldürmeden, hatta insan yaşatarak siyaset yapmayı istiyorlar. Bu noktaya gelmeleri çok önemli bir tarihsel aşama, moda deyimle bir kırılma noktasına örnektir.
Önümüzdeki süreçte HDP, şiddet sürdürmekte ısrar eden PKK ile etkileşimine bir çerçeve vermedikçe yeni gençleri kazanması, örgütlenme sürecine dahil etmesi çok zor görünmektedir. Aynı şekilde şiddet savunmayan ve kendilerine “Kürdistani Partiler” dedikleri diğer yapılar da adlarındaki “Kürdistan” kelimesinden dolayı bir handikapla karşı karşıya, bu nedenle gençleri kazanmakta zorluk çekmekte. Haklarında bu kelimeden dolayı da belki, açılan kapatma davaları ve PKK’nin bu partilere “tuhaf” yaklaşımı gençlerin buralara akmasına engel gibi durmaktadır.
CHP’nin bölgede örgütlenme çalışmalarına girmemesi, arayışta olan Kürt gençlerinin ana muhalefet partisinde politika yapma imkanları otomatik olarak ortadan kalkmaktadır. Kürt gençlerini örgütlenme sürecine çekemeyen hatta çekmemekte ısrar eden CHP’nin kitlesel olarak Türkiye partisi olma iddiası hep zayıf kalacaktır.
İktidar Partisi olan AK Parti de son yıllarda Kürt gençlerini yapılarına kazandırmakta oldukça zorlanmaktadır. Gençlerin istihdam sorunu ve bölgede yaşanan tarımsal sıkıntılar buna adeta tuz-biber olmaktadır.
Tabi biz daha çok doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinin Kürt gençliğinden söz etmekteyiz.
Genel manzara böyle olunca şu soru ortaya çıkmaktadır:
O halde Kürt gençlerini hangi parti veya hangi siyasi anlayış kendine çekmeyi başaracaktır? Bu sorunun cevabını elbette zaman gösterecektir. Ama Türkiye’de yeni siyasal partiler kurulmuş, çalışmalarını sürdürmektedir, bunlardan biri halkın durumunu iyi teşhis edip, gençliğe umut aşılayabilirse hali hazırda boşlukta durmakta olan bu dinamiği programına katabilir.
Bir de giderek şöyle bir yaklaşım da billurlaşmaktadır: Yıpranmamış, şiddeti reddeden ve Türkiye demokrasisine demokratik katkı yapabilecek ama etnik siyaset de yapmayacak olan bir Kürt partisine ihtiyaç vardır.
Bölgeye bakarken gözlem ve hissiyatımız bizi bu tespitlere götürdü. Elbette ileri sürdüğümüz bu fikirler tartışmaya muhtaç, bu gibi değerlendirmeler daha da derinleştirilebilir. Ancak şunu söylemek gerekirse toplumumuz artık şiddetle yaşamak istememektedir, aslında belki de şiddeti hiç istememiştir.
Dayatılmış olan şiddet girdabından çıkıp politik normallerle kendisini yaşatmak isteyen bir ülke gerçeğine sahip çıkılmalı.
Saygıyla…