Yazarlar roman kahramanlarını yakın çevrelerinden seçerler. Dikkat çekiciliğine, konumuna, statüsüne vb.. bakılmaksızın bir kişi onlar için bir roman karakteri olabilir. Ölçüt gerçek veya gerçeğe olan yakınlıktır. O yüzden romanı anlamak insanı anlamak manasına geliyor.
Dünyanın farklı yörelerindeki insanları/canlıları merak ettiğimiz için, empati kurabilmek için roman okuruz aslında. Dikkatle okuduğumuz romanlardaki karakteri anlamaya çalışıp onun dünyasına ortak oluruz veyahut yaşantımızdan bazı kesitleri o karakterde ararız. Duygu düşüncelerimiz bu karakter sayesinde değişip gelişir. Bununla ilgili Sakarya Cemil Meriç Sosyal Bilimler Lisesi öğrencilerinin 4 yıldır düzenledikleri 21 Aralık Dünya Roman Kahramanları Festivali örneğini vermek mümkün. Öğrenciler okudukları kitapları daha iyi anlamak için roman kahramanlarının kostümlerini giyip onların karakterlerini canlandırıyor. Bu da öğrencilerin gelişimine katkı sağlıyor. Bu festival sayesinde romanlar daha iyi anlaşılıyor, empati ve analiz gelişiyor. Okulda bir hafta boyunca Dostoyevski, Charles Dickens, Balzac, Tolstoy, Orhan Pamuk, Yusuf Atılgan gibi yazarların romanlarındaki kahramanların kostümlerini giyiyor, kendi imkanlarıyla dekor hazırlıyorlar. Bu etkinlik öğrencilere aynı zamanda tiyatro, sinema ve diğer sanat alanlarının kapısını açmalarınım fırsatını veriyor.
Peki bu roman kahramanları festivallere filmlere nasıl konu oluyor? Gerçeklikten. Ünlü rus film yönetmeni Andrey Tarkovsky, Dostoyevski’nin Budala eserini sinemaya uyarlamaya hazırlanıyordu. Fakat romanın baş karakteri Prens Mışkin’i oynayabilecek birisini bulamadı. Çünkü mükemmelliyetçilikten ziyade gerçeğin peşindeydi. Bizler de bu filmden mahrum kaldık.
Bazı yazarlar tanıştıkları bildikleri insanları oldukları gibi romanlarına yansıtırken, bazıları da bu insanları biraz şekillendirip törpülerken kaleme alırlar.
Dostoyevski yazarların roman kahramanlarını biraz değiştirip ele aldıklarını, gerçek kişilerin de kişiliklerini hayatlarında sulandırdıklarına değiniyor. Yani gerçek bir insanın olduğu gibi görünmek istememesi ile bir yazarın bir karakteri seçmesi benzer bir durumdur.
Gogol, başeseri Ölü Canlar’da yazarların karakter seçimini şöyle anlatıyor:
Üzücü bir yaşam süren sıkıntılı, acılı tipleri bir yana bırakıp, üstün birtakım meziyetlere sahip, yüce karakterlere yakınlaşan ve her gün çevremizde dönenip duran tipler arasından yalnızca bir kaç ayrıcalıklıyı seçen, lirinin yüksek perdesini hiç değiştirmemiş, bulunduğu yücelikten yoksul, zavallı kardeşlerinin düzeyine hiç inmemiş ve toprağa hiç dokunmadan, ondan çok uzak, çok ayrı ve her zaman çok yüce tiplere yönelen yazar da mutludur.
Bir yandan bu tipler arasındayken kendini ailesi içindeymiş gibi hissederken bir yandan da çok büyük, çok yaygın bir üne sahip oluşu onun bu parlak talihini büsbütün imrendirici kılar. İnsanların gözlerini büyüleyici bir tütsüyle örter, yaşamın hüzünlü yanlarını gizler, yalnızca güzel olanı göstererek ona dudak uçuklatıcı övgüler düzer.
Herkes alkış kıyamet onun ardından koşar, bindiği zafer arabasının ardına takılır; onun dünya çapında, yüceler yücesi bir ozan olduğu söylenerek, kartal nasıl bütün kuşlardan daha yukarılarda kanat çırparsa, onun da dünyanın bütün dehalarının çok üzerinde olduğu söylenir. Yalnızca adının anılması bile genç, ateşli yürekleri heyecana boğar, nereye gitse gözlerde yaşlarla karşılanır. Kimse onun gibi değildir. Ama başka bir yazar daha vardır ki onun yazgısı bambaşkadır: Çevremizde sürekli tanık olduğumuz, ama vurdumduymaz gözlerin bir türlü görmediği olayları, hayatımızı kokuşmuş bir su gibi kuşatan ürpertici, minik minik bayağılıkları, şu dünyada kimi kez acılarla, sıkıntılarla dolu yolumuzun üzerinde adeta kaynaşan bütün o parçalanmış, soğuk, sıradan kişiliklerin derinliğini, acıma bilmez bir heykeltıraş keskisinin sağlam, sarsılmaz gücüyle milletin gözüne gözüne sokma cesaretini gösteren yazardır o! İnsanlardan alkış toplayamaz, coşturduğu ruhlarda gönül borcuyla dolu gözyaşları ve ortak bir sevinç göremez, uçarcasına ona doğru atılmış, kahraman olma heveslisi, başı dönen on altısında bir kız da göremez.