“Dedesi erik yemiş, torunun dişleri kamaşmış “ sözünü çoğumuz duymuşuzdur. Bu söz bize en yalın haliyle nesiller arası kişilik paylaşımını anlatmak için kullanılmıştır. Psikoloji kuramlarında bu deyimi tanımlayabilmek için kullanabileceğimiz kavram ise ‘’kolektif bilinç dışı’’ kavramıdır. Kolektif bilinç dışı kavramına değinmeden önce “kolektif “ kavramı açıklayarak başlamak istiyorum. “Kolektif” terimi, bireysel olanın aksine bir grubun veya topluluğun ortaklaşa yaptığı, paylaştığı veya sahip olduğu şeyleri ifade eder.
Kolektif bilinçdışı, Carl Jung tarafından ortaya atılan bir kavramdır. Çağımızın en önemli düşünürlerinden biri olarak kabul edilen, analitik psikolojinin kurucusu Carl Jung’ a göre insan ruhunun üç katmanı vardır. Bunlardan ilki bilinç; farkında olduğumuz düşünceler, duygular ve deneyimlerdir. Günlük hayatımızı yönlendiren, mantıklı düşünebilen ve bilinçli kararlar verebilen kısmımızdır.
Daha sonra ikinci katman olan kişisel bilinç dışı gelir; bu katman bireyin kendi deneyimlerine dayanan, farkında olmadığı düşünceler, anılar ve duyguların bulunduğu katmandır. Bu katman, bilinçdışı olarak bastırılmış veya unutulmuş, ancak bireyin davranışlarını ve hislerini etkileyebilen içerikleri barındırır.
Üçüncü katman ise kolektif bilinç dışıdır; her insanda aynı olan, evrensel ve kişisel olmayan doğayı kapsar. Jung, her bireyin bilinçdışında kişisel deneyimlerden öte, insanlık tarihinin derinliklerinden gelen ortak bir yapının bulunduğunu öne sürer. İnsan ırkının geçmiş deneyimlerinin depolandığı bir alan olduğunu gündeme getirir. Bu alanı kolektif bilinç dışı olarak adlandırır. Kolektif bilinç dışı, hiçbir zaman bilinç düzeyinde var olmamış ve ırktan ırka geçen kalıtımsal davranış özelliğidir. Kolektif bilinç dışının varlığı, kısmen içgüdülerden oluşmaktadır. Jung’ a göre içgüdüler, kalıtımla geçer ve bilinç dışıdır. Kolektif bilinç dışı, kişinin tarihsel geçmişine, atalarına dayanan farkında olmadan bugüne kadar taşınan birtakım dürtüleri, korkuları, duyguları ve durumları kapsamaktadır. Ayrıca kolektif bilinç dışı, kişisel bilinç dışından daha derinlerde ve bilinçten daha uzaktır. Bu nedenle de büyük ve anlam dolu rüyalar bu katmandan gelir. Kalıtım ve evrimin beden yapısında olduğu gibi ruhsal yapıda da iz bıraktığı ve bireyin geçmişi ile bağlantılı olduğu görüşünü savunur. Bu bağlantı ile bireyin yalnızca çocukluk yaşantılarını değil kendi türünün kalıntılarını taşıdığını belirtir.
Kolektif bilinç dışı, kişisel bilinç dışına oranla daha derinlerde yatıyor ve içeriğinin bilinç düzeyine çıkmasının daha zor olduğu söylenmektedir. İşte bu nedenlerle, bilinçli yaşamda yer almayan ortak simgeler, kendilerini rüyalarda ve hayallerde ifade eder. Bu durum da, insanların rüyalarındaki ve hayallerindeki benzer simgeleri ve bu rüya ve hayallerden etkilenen farklı kültürlerin mitolojilerindeki birbirine yakın motifleri açıklamada yardımcı olur. Mesela kolektif bilinç dışına örnek verecek olursak; uykumuzun ortasında düşüyor gibi hissedip korkarak uyanmamızın nedeni, atalarımızın ağaç kovuklarında uyuması ve uykularında ağaçlardan düşmekten korkmalarıdır. Başka bir örnekle anlatmak gerekirse insanın yılandan ya da karanlıktan korkması için yılanla karşılaşması gerekmez çünkü yılandan korkma eğilimi atalarımızdan kuşaklar arası bize aktarılmıştır. Bu şekilde gizil eğilimlerimizin ortaya çıkması için çoğu kez küçük bir uyaran bile yeterli olabilir. İlk görüşte aşk, o anı daha önce yaşadığımız hissi yani dejavu, bazı sembollerin anlamını hemen fark etme gibi deneyimler kolektif bilinç dışımızla ani kesişimler olarak düşünülebilir.
Bu üç katman, insan ruhunun derinliklerini ve karmaşıklığını anlamamıza yardımcı olur. Bilinç, kişisel deneyimlerin ve farkındalıkların yönetildiği yerken, kişisel bilinçdışı bireyin kendine özgü geçmişini saklar. Kolektif bilinçdışı ise tüm insanlığın ortak mirasını ve evrensel sembollerini barındırır. Bu fikir, tüm insanların içgüdülerin ve anıların depolandığı ortak bir psişik alanı paylaştığını öne sürer. Kolektif bilinçaltı hepimizin erişebildiği devasa bir bilgi havuzu gibidir. Jung hepimizin bu havuza bağlı olduğumuzu ve gerektiğinde ondan yararlanabileceğimizi düşünüyordu.
Bunu sizlere bir metaforla açıklamak istiyorum,
Kolektif bilinçdışını bir ormanın altında bulunan *mycelium ağı* olarak hayal edelim. Mycelium, mantarların toprak altında oluşturduğu ince ve geniş ağdır ve bitkiler arasında bilgi ve besin iletimi sağlar. Ormandaki her bir ağaç, bireyleri temsil eder. Bu ağaçlar, kendi kök sistemlerine ve bireysel bilinçlerine sahiptir. Aynı zamanda her bireyin kendi deneyimleri ve kişisel bilinçdışı dünyası vardır. Mycelium ağı ağaçları birbirine bağlayan geniş ve karmaşık bir yapıdır. Kolektif bilinçdışını temsil eder. Mycelium ağı, ormandaki tüm ağaçları besler ve bilgi aktarır, tıpkı kolektif bilinçdışının, bireyler arasında ortak semboller ve mitler aracılığıyla bilgi ve deneyim aktardığı gibi. Kurulan ortak bağlar tüm ormanı birleştirir ve güçlü kılar. Benzer şekilde, kolektif bilinçdışı, tüm insanları ortak bir psikolojik geçmiş ve semboller ağı ile birbirine bağlar.
Bu metafor, bireylerin kendi bilinç ve bilinç dışlarıyla bağlantılı olmalarının yanı sıra, daha geniş bir insanlık ağına da bağlı olduklarını ve bu ortak ağın, bireysel ve toplumsal deneyimlerimizi nasıl şekillendirdiğini anlamamıza yardımcı olabilir.
Özetle, Jung insanların gösterdiği davranış, duygu ve düşüncelerin yalnızca bireyin kendi deneyimlerine ya da geçmiş yaşantılarına dayanmadığını belki de bunların arkasında bireyin atalarından miras kalan duygu, düşünce, davranış ya da bir içgücüdünün olabileceğini bizlere göstermiştir.